Sıkıntılı Yalnızlık – Sosyal Medya

Cüneyt Özdemir’in yazısına cevaben;

Hepimizin bir hikayesi var pek tabi. Kendi yazmadığımız hikayemizin ana kahramanıyız. Sahnelenmemiş bir oyundu hikayelerimiz aslında. Gelişen bilgi-sayarlar akıllı telefonlarla çevremize sergilemek çok daha kolay oldu hikayelerimizi. Şehirlerde apartmanlara sıkıştığımız yetmezmiş gibi üstüne eskiden adı yazane ( yazı-hane ) olan ofislerde o bilgiyi saymadığımız bilgisayarların önüne hapsolduk. Yalnızlaştık.  Yalnızlık insanı mahveder yavaş yavaş yok eder.  Kurtulmanın bir yoluydu aslında. Bir iletişim yoluydu sağlıklı, gereğinde geregince kullanıldığında.

 

Çocukluğumuzun, gençliğimizin zamanlarında eve gelen misafirlere albümler gösterilirdi. İtina ile dizilmiş fotograflar, dantelli tepsilerde ince belli kristal bardaklarda ikram edilen çay içilirken, çayı içtiklerimizle olmadığımız anlar onlarla paylaşılırdı.   ” Bak. Ben burada, bu arkadaşımlayken”  O zaman imkanı olsaydı da  aynısı olurdu. İnsanın doğasında var böbürlenmek, paylaşmak.  Ve bir çok kimse ağlarken, acı çekerken kendisini göstermekten pek de hoş karşılanmıyor. Bir çoğumuzun bildiği gibi acıyı, kederi, kaderi paylaşmak mutluluğu paylaşmaktan çok daha zor. Hayatındaki herkes seninle birlikte kaldıramaz. Önce kendisi ezilir altına, sonra seni ezer.

Biz aslında yalnızlığımızı paylaşıyoruz. Göz gezdirirken a-sosyal sosyal medyaya birilerinin gözüne ilişir de üç beş kelime ile ruhumuza dokunur diye. O anlık birbirmizi duyarız diye.

Sahte anlar yaşıyoruz gerçekten. Ama aslında içimizi kendimizi gösterdiğimizde kimse istemiyor. Sıkılıyor dertlerden, dertlenlerden insalar. Hep aynı sahtelik. Akıllı telefonlar şuçlanıyor. Akıllı telefonlar sadece sahteliği görünür kıldı. Sadece meşrulaştırdı

Hepimiz en iyi halimizi göstermeye çalışıyoruz. Hiç bir sunucu, sunduğu progamında bugün çok gerginim. Burası çok sıcak. Hiç sunmak istemiyorum  diyor. Ezelden beri saklamamız. Eğlenceli olmayan konserlerin eğlenceli gibi gösterilmesi.  Anı paylaştığınız için yazabildim bu satırları.

Sahte anlar yaşıyoruz gerçekten. Ama aslında içimizi kendimizi gösterdiğimizde kimse istemiyor. Sıkılıyor dertlerden, dertlenlerden insalar. Hep aynı sahtelik bir çoğumuzda. Akıllı telefonlar şuçlanıyor. Akıllı telefonlar sadece sahteliği görünür kıldı. Sadece meşrulaştırdı.

Hepimiz sıkıntılı yalnızlarız bir şekilde.

 

social media sickness ile ilgili görsel sonucu

Hepimizin bir hikayesi var.
Ve hepimiz başka bir hikayenin peşindeyiz.
Herkes kendi hikayesinden çok memnun olsa bu kadar anlatma, gösterme telaşında olmazdı.
Ne yazık ki kendi hikayemizi de çok iyi anlatamıyoruz. Kelimelerimiz yetersiz, tanımlamalarımız az, ‘metafor’ zaten Hakkı Devrim’in derlediği sözlüklerinde tozlanmış bir kelime!
Herkesin kendi hayatını ‘like’larla, ‘kalp’lerle, ’emoji’lerle açık arttırmaya çıkarttığı bir ortamda, neyin ne kadar gerçek, neyin ne kadar gerçeğe benzemeye çalışan yalanlar olduğunu bulmak da kolay değil.
Bir sirkin aynalar reyonunda çalışıp kendi halimizin suretlerini başkalarına gösteriyoruz; İşte ben!
Geçtiğimiz aylarda herkesin imrenerek baktığı güzel insanlarla dolu bir festivale gittim. 150 bin kişinin katıldığı meydanda eğlenenlerin büyük bir kısmı sadece kameralar çalıştığında, hikayeler üretmek için eğleniyorlardı. Mesela bir konser sırasında ellerindeki telefonlarla birbirlerini veya selfie’lerini çekerken oynuyor, zıplıyor, gülüyor kayıt durunca konsere sırtını dönüp, heyecanla başlarını telefonlara eğip, yüzlerindeki kırışıklıkları düzelten, kiloları incelten programları açmaya, renkleri ayarlamaya, paylaşmaya ardından paylaştıkalrına gelen yorumları cevaplamaya, başlıyordu. Sahnede konser verenlerin yerinde olmayı kimsenin istemeyeceği bir tuhaf konserdi!
Akıllı telefonlar aklımızı alalı çok oldu.
Artık dost sohbetlerine mecburi 15 dakikalık telefona bakma aralığınını verildiği bir çağda yaşıyoruz.
Biz de buna denk düştük!
Hepimiz kendi kendimizin Zeligh’ine dönüştük.
Yedikleri yemekleri paylaşmadan doymayanlarla yaşıyoruz. Eğlendiklerini göstermeden eğlenemeyenlerle…
Gösterge bilimin kapıları kapatıp anahtarı derin bir denize attığı bir çağ yangınındayız.
Göstere göstere ölüyoruz.
Anı paylaşmanın, anı yaşamaktan daha büyük bir afrodizyaka dönüşmesini sihri ve sırrı tam da burada gizli işte…
Bütün bu eğlenceli çılgınlığa bakınca benim aklıma tek bir kelime geliyor; ‘sıkılıyoruz’

Leave a comment